Abdullah b. Avn
:
Tâbiînin büyüklerinden.
Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. 151 (m. 768)’de vefât etti.
Abdullah bin Avn, Semâme
bin Abdullah bin Enes, Muhammed İbn-i Sîrîn, İbrâhîm en-Nehaî, Ziyâd bin Cübeyr
bin Hayve, Kâsım bin Muhammed, Hasan-ı Basrî, Şa’bî, Mücâhid ve başkalarından
hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir.
Hadîs toplamak için Mekke,
Medine, Kûfe, Basra ve daha bir çok yere seyahat etmiştir. İmâm-ı A’meş, Dâvud
bin Ebî Hind, Süfyân-ı Sevrî, Şû’be, Ebû Yahyâ el-Kattan, Abdullah İbn-i
Mübârek, Vekî bin Cerrâh, Muaz İbn-i Muâz, Muhammed bin Abdullah el-Ensârî ve
başkaları da ondan hadîs rivâyet etmiştir. Hadîs ilminde sika (güvenilir)
râvilerdendir.
Büyük âlim Kurre (r.a.) der
ki: “Biz İbn-i Sîrin’in verâsına (haram ve şüphelilerden sakınmasına) hayran
idik. Fakat Abdullah İbn-i Avn, Onu bize unutturdu. O bu hususta çok ileri
mertebelerde idi.” Bikâr der ki; İbn-i Avn şöyle buyururlardı: “Akıllı olan bir
kimseyi, işlediği hata için azarlamak yakışmaz. Şu zamanımızda da durum budur.
Kim birini azarlarsa, daha şiddetli azarı bir başkasından kendisi duyar.”
Yine Bikâr anlatır: “İbn-i
Avn’ın kimseyle alay ettiğini görmedim. Çünkü o, kendi halinde ve nefsiyle
meşguldü. Günden güne olgunlaşıyor, tasavvufta yüksek derecelere kavuşuyordu.”
Hergün sabah namazını talebeleri ile kılar sonra kimseyle konuşmadan, kıbleye
karşı oturur, Allahü teâlâ’yı zikrederdi. Bu hal güneş doğuncaya kadar devam
ederdi. Talebeleri de aynı şekilde yapardı. Güneş doğduktan sonra onlara dönüp,
ders verir ve nasîhat ederdi. Boş ve faidesiz şeyler konuşmaz, insanlara
faydalı olanları anlatırdı. Kendisinden çok güzel koku gelirdi. Temiz ve güzel
giyinirdi.
Belli zamanlarda evine
kapanır, sükût ve tefekkürle vakit geçirirdi. Yaptığı iyi işleri gizler, iyi
huyunu dahi belli etmezdi. Yaptığı amelleri kimsenin öğrenmesini, bilmesini
istemezdi. Ana ve babasına çok iyilik yapardı. Onların yediği kaptan hiç yemek
yemezdi. Sebebini soranlara “Korkarım, yediğim kaptaki bir lokmada, onların
gözü olur da farkına varmadan alıp yiyebilirim” derdi. Bir gün annesi çağırdı.
Sert bir şekilde cevap vermişti. Sonra buna çok üzüldü. Hemen gitti ve
hareketine keffaret olsun diye, iki köle azâd etti. Evleri vardı. Hepsinde
müslümanlar parasız otururdu. İsteyeceği ücret onlara çok gelebilir
düşüncesiyle hiç kira almazdı. Diline sahip olup, hiçbir zaman kötü söz
söylemezdi. Yaptıklarından pişman olmıyan aklı selim sahibi idi. Kur’ân-ı
kerîmi çok okur, cemâate devam ederdi. İbn-i Mus’ab (r.a.) buyurdu ki: Avn oğlu
Abdullah ile yirmidört sene beraber kaldım. Herşeyine dikkat ettim. Her haliyle
dinimize uygun yaşayışının neticesinde meleklerin ona bir hata yazmadığı
kanaatına vardım.” Yahyâ el-Kattân da “Avn oğlu Abdullah’ın üstünlüğü, insanlar
arasında dünyâyı en fazla terk etmiş olman bakımından değil, diline sahip olması
bakımındandır. O, insanlar arasında diline en fazla sahip olanlardan
birisidir.” İbn-i Mübârek onun için, “Onun gibi namaz kılan görmedim” dedi.
Abdurrezzak denen zât başkalarının da olduğunu söyleyince, “O sana kâfidir”
demiştir. Âlimlerden Ravh ismindeki bir zât da, “Ondan daha ibâdet edici
birisini görmedim” dedi. İbn-i Avn hiç kızmazdı. Kızdırmak isteyene duâ ile
karşılık
verirdi. Muhammed bin
Fudâle anlatır. Peygamber efendimizi (s.a.v.) rüyada gördüm.
“İbn-i Avn-ı ziyâret
ediniz. Çünkü Allahü teâlâ ve Resûlü onu seviyor” buyurdu. Bikâr bin Abdullah
es-Sîrinî, O’nun bir gün oruç tutup bir gün tutmadığını söyler. İbn-i
Mübârek’e,
İbn-i Avn’ın ne ile bu
dereceye yükseldiği soruldu. O da “doğrulukla” cevabını verdi. İbn-i Avn dedi
ki: “Ey kardeşlerim! Sizin için üç şeyi seviyorum. Kur’ânı kerîmi gece-gündüz
okumanızı, cemaate devamınızı ve kötü işlere mâni olmanızı.” İbn-i Avn,
Muhammed bin Sîrîn’den şu hadîs-i şerîfi nakletmiştir: “Cuma günü bir saat
vardır ki, namaz kılan birisi o saate rastlar ve hayır isterse, Allahü teâlâ
onu ona verir.”
İbn-i Sîrîn’den rivâyet
ettiği hadîs-i şerîflerde: “En fazîletli oruç, kardeşim Dâvud
aleyhisselâmın orucudur. O
bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” “Kul kardeşinin yardımında bulunduğu
müddetçe, Allahü teâlâ o kula yardımda bulunur. Allahü teâlâ sıkıntıda bulunana
yardımı sever.” “Allahü teâlânın bir meleği vardır ki, her namaz sırasında (Ey
Âdemoğulları, nefisleriniz üzerine
yaktığınız ateşlere karşı durunuz. Onları namazla söndürünüz.)” Resûlullah
(s.a.v.) İlk lokmayı alırken, “Ey mağfireti geniş olan Allahım beni bağışla.”
buyururdu.
Kaynaklar:
----------------
1) Hilyet-ül-evliyâ cild-3,
sh-37
2) Tezkîret-ül-huffâz
cild-1, sh-156
3) El-A’lâm cild-4, sh-111
4) Hülâsa sh-309
5) Tehzîb-ut-tehzîb cild-5,
sh-346